17 Kasım 2015 Salı





İkna etmek hakkında bir yazı bu.

Gönlü olanı ikna etmek ne kadar kolay. Bazen ısınıverir ya insanın kanı. Kaynar hani. Olur o iş dersiniz. Siz, aslında nedeni bilinmez bir şekilde oraya aitsinizdir. Hayat sıcacık kalbinizi elinden tutup tam da o kapısını çaldığınız yere bırakıvermiştir. Kalbiniz, tupturuncu bir neşe yumağı.

Peki ya gönlü olmayanı ikna etmek. İşte o güç. Ve fakat, bu zorluk, sadece ikna etmenin kifayetsiz zorluğu değil. Bu zorluk, kabul edilmemenin olanca ağırlığı. Onca yıl yetiştirip büyütmeye çalıştığın, yeşersin diye gözünün içine baktığın bu bedeni, bu aklı kabul etmeyişlerindenki hüzün.

Bir de tam da istenmemişken kendini kabul ettirtmek var. Cenk yerindeki zafer. Lakin her zafer neşe getirmez insana. Kişi içinden - ve mutlak suretle, bilirki bu zaferde çekinilmesi gereken şeyler var. Siz beni kabul etmezken, ben sizin gözünüzün içine bakıp kendimi anlatıyorum. Siz gözümün içine bakıp beni, belki gözümdeki ışıktan, belki dilimin mahirliğinden, ve belki de çaresizliğimden tutuyorsunuz. Nereden tutarsanız tutun, elinizde kalıyorum. Zaferimin tenekedenliğini kimselerle tartışmıyorum.






Hiç yorum yok: