9 Mart 2014 Pazar

Yağmurlu bir günde, pek tabi bir göç vaktinde, daha çok da kuşlar uçarken görmeli güz güneşini.
Ak bir akşama kara temizlik hileleri tutunmalı.
Korku menzile girdiğinden sebep, elle tutulamayan hayatı inadına düstursuz anmalı.
Şah ve piyon buraların gök kubbesiz, sahipsiz, amaçsız ve korkak sefilleri.
İçimizde durmayan bir tiksinsti ile, hiç durmayan, hiç yorulmayan hırpalayıcı bir sorular silsilesi bir aşağı bir yukarı volta atıyor.

Ölüm yaşam kadar gerçekse, yaşam da ölüm kadar gerçektir diyor, elleri gölgesizlikten titreyen bir yanardağ. Sönmemek için kendine taze kibirler buluyor. Tebeşir kokan şaçlarını minderlere boylu boyunca sürüyor.  Bu içinde, özellikle de midesinde akla hayale gelemeyen bir kan gölü yaratıyor. Hiç aklından çıkamıyor, bir an bile. Sartre kapıyı şiddetle çalıyor. Evde yokuz diye bağırmak işleri hiç de kolaylaştırmıyor.

Ölümden kaçmak için bir korkak gibi musluktan su mu içmeli insanlık. Yoksa herşey aslında zaten herkes için edebi bir kısalıkta mıdır. Yoksa biz bir meyhaneye sarnıçlarımızı çoktan bıraktık ve artık sadece ağlayarak mı derdimize derman arayabiliyoruz. Sorulara soru işareti bırakamamak mıdır korkaklık?

Denize bir mühür çalındı. Mahelleli çok uzak yoldan sırf senin için kaçıp buraları mesken eğledi. Parlak bir yaz akşamında şiveli dalgalar kimbilir nerederden geldi, kimbilir nereleri özlüyor. Sahi artık bundan böyle hafızamızı sildirmeli. Ellerimize silgiler almalı, seher vakti koşarak Mersin'e gitmeli. Kömür kokusu buhara, buhar koltuktaki sedeflere ve oradan da sana bulaşmalı. Bulaşmak dediğin sadece böyle zamanlarda ve tam da böyle şekillerde vuku bulmalı.

Biz bit pazarlarından binbir çeşit muziplik toplarken, toparlak suratlı bir densiz apansız bir gece yarısı yolumuzu kesmeli. Korkmak değil şarkı söylemek var demeli. Ben seni bağrıma tam da bu yüzden bastım, güzel şarkı söylermişsin.

Hiç yorum yok: