16 Aralık 2011 Cuma

Sergüzeşt -Elif'e ithafen-


Parlement maviden koskoca bir parlemento kapısı. Neşeli meşe yuvarlanarak kapıdan geçiyor. Uzun yeşil çimenliklerden gelmiş.. hala üzerinde çiy ve çemen yeşili. Kararlı bir karınca açıyor kapıyı.

- içeri buyrun diyor. Öyle kararlı ki meşenin içinde saygı uyanıyor karıncaya karşı. İçindeki neşenin yanına parlak bir merak yerleşiyor. Sesler daha bir yankılı, resimler daha bir alacalı.

Kararlı karınca meşeyi püsküllü bir salonda bırakıp çalışma odasına gidiyor. Bir nevi karargah. Kararlarını orada alıyor.

Salona hayıflanan bir humus giriyor. Önce bazukalardan hayıflanıyor. Yetmişli yaşlarda. Hareketleri oldukça ağır. Meşenin içi sıkılıyor bir parça. Vurmuyor humusun yüzüne lakin kaçmaya bakıyor bir an önce salondan.

Camda bir halat keşfediyor. Camdan bir halat. Humus bu arada zaten meşeyi çoktan unutmuş gardiyanlardan, nöbetçilerden ve çaktırmadan melankolik bir biçimde yanlız ve soğuk geçen gecelerden dem vuruyor. Konuştukça havalanıyor kışlıklar.

Halata sarılıyor meşe. Bir üst kata geçiyor. Orada mevlevi bir leblebi ile tanışıyor. Oda nereyese boş denilecek sadelikte. Camdan bahar havası geliyor. Meşe yurdunu özlüyor. Yerde iki tane kilim var; biri uçuk pembe diğeri uçuk mavi. Pembe kilime -ki bu kilim mevlevi lebebinin hemcecik yanında- usulca yerleşiyor. Dışarıdan yaprak sesleri geliyor. Organik senfoni. Tanrı'nın yaprak yaparken yemiş yer gibi keyiflendiğini düşünüyor. Yaprak yapmak ne güzel olmalı. Uzun bir seslilik geçiyor aralarında. Hiç konuşma yok. Nice sonra leblebi en sevdiği rengi soruyor meşeye;

- leylak beyazı diyor meşe, aniden ve neşeyle. ve tam da bunu söylerken yanakları elma kırmızısı oluveriyor. gülümsüyor meşe. hafif gergin. Gergedanlar geçiyor toprağın altından.

leblebi de gülümsüyor. Onun gülümseyişi rahat ve sıcak. Sanki hemen öncesinde bir ılık bardak süt içmiş ve dudaklarını ekvatorda bir yangın ormanında gezdirmiş gibi. Peki diyor sence hayatın anlamı nedir?

Meşe yerinde huzursuz kıpırdanıyor. Bu sorunun bir cevabı olmalı diye geçiriyor içinden. Kararlı karıncayı anımsıyor. Sahi şimdi o olsaydı ne derdi? Neyse, bunu düşünmek yersiz. O şimdi burada değil. Meşe sorunun cevabını biliyormuş gibi davranması gerektiğini düşünüyor.

- Neşe, diyor meşe. Hayatın anlamı neşe.

-Sahi o da var, diyor lebelebi.

Sonra uzaklara bakıyor ve ağzından bu sade ama karmaşık cümle dökülüyor;

- Hayat bir çiçek dürbünü.

2 yorum:

Adsız dedi ki...

Neşeli meşe.Kullandığınız dil hoşuma gitti.Hikaye de.Okurken soyut da olsa bir kanaldan ilerliyordum ama son cümleyi okuyunca bir labirente girdiğimi farkettim.Hasbihal,çam sakızı çoban armağanı: www.youtube.com/watch?v=peRX17jsdOk

cansu dedi ki...

Ah çok teşekkür ediyorum. Ben bu yorumu yeni gördüm.

Sevgiler