20 Nisan 2010 Salı


Yapılacak işler duruyor masamda. Ben ise derinden gelen bir bilgeliği bekliyorum. O her şeyi yoluna koyacak yüce gücü. Bir parçasının içimde olduğunu hissettiğim kalanını görmek için dünyaya gözlerimi dört açtığım o yüce gücü.
Beni bıraksalar yazar olurdum derdim. Hep derdim. Kim tutuyor diye soran olmadı. Sonraları anladım ben kendimi tutuyorum. Halatlar bağlıyorum dilime, elime. Ve anladım ne yazık, aydınlık yanlarımdan korkuyorum. Aydınlıktan…

Oysa haklı korkularım var benim. Örneğin boğulma korkusu. Edebiyatın içine boğulabilirim. Anlamıyorsunuz. Anlayın beni. Ben boğulabilirim. Her şeyi unutup kendimi yalvaç kayalardan denize atmak olur bu. Gerçek ve hayatın üzerindeki o ince çizgiyi bir an kaçırıp bir daha yakalayamayabilirim. Gerçek var. Gerçek yaşanmalı. Gerçeküstülük günah. Ve ben o herkesin yazdığı o ucube yazıları yazmaktan ürktüğüm için o kadar kaçıyorum yazmaktan. Tam o sırada pipo içen beyaz saçlı bir bilge kulağıma eğilip şunları söylüyor; "İnsan kendini değersiz görürse yazdıklarını da değersiz görürmüş".

1 yorum:

Adsız dedi ki...

tamamen anlamak mümkün değildir, ama anlamaya çalışmak mümkün, seni anlamaya çalışıyor, ve sanırım çok yaklaşıyorum bazen...bu yazdıkların, edebiyata ve yazmaya olan bakışın, bana de benim hayatımdan bir yerlerden tanıdık...yazmaya devam et, yazı sana yakışıyor. gokhan k.bra